*Sanırım zarf bulamamış,* dedi. Cavit mektubu alıp özenle ceketinin iç cebine yerleştirdi. Ardında da eşyaları teslim aldı. İkisinin de gözleri dolmuştu. Birbirlerinden gizleseler de bu apaçık belli oluyordu. Cavit teşekkür ettikten sonra ayrılmak istedi. Zaten yapacak bir şey de yoktu. Biran önce ayrılmak ikisi için de en iyisi olacaktı.
Cavit arabasına binerken dönüp tekrar teşekkür etti ve vedalaştılar. Sonra da hızlıca eve doğru yola çıktı. Aklı mektuptaydı. Kim bilir ne acılar içinde yazılmıştı. İçinde ne vardı henüz bilmese de mutlaka güzel duygulardı diye düşündü.
Eve gelir gelmez, elindeki çantayı ayakkabı dolabının üzerine bıraktı. Sonra her zaman yaptığı gibi banyoya girip ellerini bol köpüklü suyla iyice yıkadı, maskenin verdiği rahatsızlığı ve o ilaç kokusunu yok etmek için yüzüne de su çaldı. Sonra kurulanır kurulanmaz odasına geçti. Peçeteyi açtı. Üzerinde büyük harflerle Cavit’e yazan mektubu okumaya başladı.
Yazı kargacık burgacıktı. Oysa Cavidan’ın mükemmel bir el yazısı vardı. Kim bilir nasıl acılar içinde yazmıştı mektubu…