*Nereye gittiğimizi bilmiyorduk ama gitmemiz gerektiğini biliyorduk. Hiçbir yer bize ait değil gibiydi. Nerede dursak orası bize düşman gibiydi. Yürüdük…
Her yerin hep ağaç olduğu yerde durduk. Hep ağaç. Güneş’in parıltısı az, havanın sıcağı çoktu. Gece kısa, gündüz karanlık ve uzundu. Rüzgar yoktu. Bizim gibi olan ve bizim gibi olmayanlarla karşılaştık. Bizim gibi olanlar az, bizim gibi olmayanlar çoktu ve hepsi düşman gibiydi. Tükenmez saldırılarıyla azaldık. Ve yürüdük…*
Gökçizgi üzerindeki sonsuz yolculuğunda yaşamın ebedi simgesi Güneş… Hiç sönmeyen Kutsal Ateş… Güneş’in Hizmetkârı Kube ve *gövdesi de yaşı gibi heybetli* Neme… *Yaşamı coşkuyla yaşayan ve sanki zamanla kavgalı*, kabilenin doğal önderi avcı Zilan ve ona *eş olan* tutkulu, dirençli Sibe… Tarihöncesi zamanların, bütün tutsaklıklarına karşın *içinin sesi*ni dinleyen, seven, bağlanan, kendi tercihlerinin sonuçlarını yaşamaktan korkmayan insanları…
Ve Gökçizgi Kırıldı sadece gizemli bir dünyanın içine girip bugüne yürüme iddiasında bulunmuyor… Aynı zamanda masalsı anlatımı, yepyeni dili ve özgün kurgusuyla edebiyatımızda kendine özel bir yer açıyor.