"(....) Son birkaç yüzyıl içinde bizim Batı toplumumuz dünyanın başka uygarlıklarına ısrarla burnunu sokmuştur. Önce hepsini kendi ekonomik ağının içine çekmiştir. Sonra politik gücünün sınırlarını, ticaret sınırları kadar uzaklara götürmüştür. Sonunda komşularının yaşamlarını en özel yerlerinden, sosyal kurumlar, manevi heyecanlar ve fikirler düzeyinden istilaya koyulmuştur(...)Arnold Toynbee
Batı, kendi medeniyetini tüm medeniyetleri yere devşirdikten sonra dünya medeniyeti kılmış, diğer medeniyetler buna ancak seyirci kalabilmişlerdir. Meselenin sosyolojik ve psikolojik alt zemini bugün bizlerce de kabul görmüş durumdadır. Pratikteki bu yenilgiyi teoriye taşımak isteyen Garp, bu pratik yenilginin teorisini de empoze etmektedir; her ne kadar kendisiyle çatışır olsak da biz de bunu, yaşamakta olduğumuzu redde çalışarak yapmakta olduğumuzdan sonuç ancak hüsrandır. Bu durumda direniş, düşmanın halen saldırmakta olduğu zihinde ve fikirde olmalıdır; zira imam Şafi’nin deyişiyle Hak, batılın okunun ucundakidir. Bu direniş ve diriliş için kültürel zeminimizi keşfetmeli, bu temel üzerinde evvela kendimiz ikna ve tatmin olduktan sonra teoriyi pratiğe taşıyarak düşmanı pratikten de sökmeli, işgale dur demeliyiz. Bunu yaparken evvela temel ilkeler belirlemelidir: ecdadın izi, iz bilinmeli; sözü öze sirayet etmelidir. İnsanları eleştirmeyi terk ederek, kendi inşa ve imarımıza odaklanmalıdır. Asla ama asla, kültür veya din belli kişi veya zümrelere hapsedilmemeli, temelini ana kaynaktan almalıdır; zira kişilere bağlananlar, kişilerle beraber sürüklenirler ve düşmanın yaklaşık üç yüz yıllık planı budur; Hempher’den beri süregelen göz önündeki oyuna kanmak, artık saflıktan öte gafilliktir.