İnsanlık, Tanrı ve bu dünya arasında sıkışıp kalmanın ıstırabından bambaşka bir çukura düşmüş bir hâldedir. Yaşadığımız dünya, politik masalların, yalan devşirmenin, her şeyi unutup ya da unutturularak insanın bütün değerlerini pazara çıkarmıştır. İnanç ve değerlerine bir şekilde yönelen kitle, artık her şeyi imbikten sıkı geçirerek “politik güce” nasıl yakın olabilirliğini hesaplamaktadır. Antik putların, mitos tanrılarının yerini politik ve maddi gücü simgeleyen çağrışımlar almıştır. Yukarıdaki “bıyık” ne verir ne katar. Aşağıdaki “sakalın” hiçbir önemi yokken acaba bir güç olabilir mi hesabı, zihinlerde bolca dolanmaktadır. Global zehir, insanın her şeyini yok etmek, yutmak ve sıradanlığın “kölelik” ruhuyla yokluğa sürüklenmektedir. Tutunmak isteyen ruhlar; cehennem, araf, cennet tiradını bu dünya dayatmasında içten ya da sanrılı bir şekilde duyumsamakta. Ego, korkunç bir katliam alanına dönüşmüş, kazananın çeşit çeşit “zafer” işaretleri, varoluşlarına simgesel bağlılık yaratmaktadır.
İnsana seslenen yaratıcı kudret değil, insanın kendi masalındaki güçlerinin “hâkim” varlığı olmuştur.