Şeyh’ül Ekber’in (k.s.) “Sancağı” büyüktür! O’nun altında nice Tanrı adamı sükûnet bulur, kimisi de çeşmesinden içer ama doymaz!
Nebevi ilimden izhar ettiği kavram ve sözcükleri güçlüdür. İmam-ı Gazzali’den devraldığı sancaktır bu sancak.
İslam ilimlerini tümden kopardı diğer kültür ve felsefelerden, inşa etti Muhammedi (s.a.v.) ilimleri ve deruni sırları.
Himmeti de güçlüdür en az ilimleri kadar. Zira şeyhlerin üstadıdır O.
Kimisi ondan sadece bir kelime aldı, diline doladı, anlamadı anlatmak istediği derin felsefeyi, Vahdet-i Vücûd (Varlığın Birliği) hakikatini.
Nebi’den (s.a.v.) iki kap ilim almıştı Ebu Hureyre (r.a.) birini yaymış, diğerini de varislere bırakmıştı. Keşke sabretseydi de daha çok şey öğrenseydik denilen hakikattir, bu derya!
Ellerini tutup söz verdim insanlara; ey insanlar, bu gördüğünüz İbn’ül Arabi’dir! Sizler oraya gitmediniz ve ben onu buraya getirdim.
“Hikmetlerin Kaşları” derindir, Nebi’nin (s.a.v.) elinden almıştın bu görevi, “Varoluş ve Ötesi” ile güncellendi bu derin gizemlerin.
Şimdi de “Varlığın Gizemi” adlı eserimi tamamladım bir işaretle, hem de nurani, hem de büyüklerden büyük bir izahla. Zira artık dil sustu, zihin sende sakinleşti, son eserim olması karar kılındı.
Tüm insanlar Âdem’de (s.a.v.) kardeştirler. Tüm dinler ve öğretiler ise Tanrı’da, O’nun ezeli ilminde saklıdırlar.