İstanbul’u fetheder gibi başladılar birbirlerini sevmeye. Bir ferahlık kapladı önce Boğaziçi’ni. Sonra geçmişlerinin gri bulutları çöktü üstlerine. Ve herkes elleriyle yarattı kendi güneşlerini…
Bir vapur bunca ağırlığı nasıl taşıyabilirdi ki? Götürebilir miydi böyle yıllanmış bir aşkın yükünü Kadıköy’ün kışından Karaköy’ün baharına? Halatları çözüldü tüm gerçeklerin, yalanlar döndürdü pervaneleri. Rüzgârı geldi pişmanlıkların ta Galata’ya…
Sonra ne olduysa yaşanmaz oldu bu şehrin yedi tepesi de. Ve İstanbul yine Konstantinopol oldu bir koca aşk şehirden göçünce… Bazen her şeyi yıkıp geçmektir yeni bir başlangıcın sırrı… Dev dalgalar yarılır, sakin sularda varılır bir umudun gülümsemesine…