"Düşmanlıklar bizi yok eder ama dostluklar yüceltir."
Ne diyeceğini bilemedi Selma. Artan`la evlenmesinin kendisine bir görev olarak verildiğini söyleyemezdi ki. İncik hanımın yeni sorusuyla toparlandı.
"Mustafa Kemal`in Latin harfleriyle yazılmış Türkçe kitabı da ilk kez bir Ermeni`nin elinde gördüğünü biliyor muydun?"
"Yooo ilk kez duyuyorum" karşılığını verdi Selma.
"Evet. Atatürk, Şam`da görev yapan madalyalı bir subay olan Agop`un elinde ilk kez Latin harfleriyle yazılmış Türkçe kitabı gördüğünde çok şaşırdığını anlatmış babama" dedi, İncik İğneciyan.
"Aslında ne kadar et ve tırnak gibiymişiz bir zamanlar" dedi Selma. "O günlere dönmememiz için hiçbir neden yok aslında."
Alin`in "uzun gölgeli cüceler" tanımlaması geldi aklına. "Uzun gölgeli cüceler olmasaydı belki iki toplum yeniden kaynaşmıştı" dedi içinden ama yeni bir tartışma açmamak için sustu.
Romanda, mesleğine ve kariyerine ölesiye tutkun ünlü sinema sanatçısı Selma`nın yolunun Asala ile kesişmesiyle, tüm sahip olduklarından vazgeçerek örgütün izini sürmesi anlatılıyor.
Rolünü gerçek hayatta oynamaya devam ederek örgütün çökertilmesinde görev alan Selma, terörün çirkin ve karanlık yüzünü deşifre ederken, bin yıldır etle tırnak gibi yaşamış iki toplumun nasıl kan davasına sürüklendiğini de gözler önüne seriyor.
Sadece kariyerini değil özel hayatını da feda etmek zorunda kalan Selma`nın hikâyesine, platonik bir gönül yarası da eşlik ediyor.