Sohbetin sessizliğe büründüğü bir anda, kendiyle konuşur gibi sordu genç adam: “Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?” Sonra devam etti iç çekerek. “Evet, şart.” Cevap baştan belliymiş gibi aynı ritimde akmıştı, soruyla. Bitmek üzere olan ilişkisine dem vuruyordu belli ki. Belki de yeni bir ilişkinin sinyallerini yakıyordu kendince, kim bilir?
Dayanamadım, bütün işgüzarlığımla atladım lafa. “Hayır şart değil!” Karşılıksız sevmenin erdemine ulaşmış birinin edasıyla, öyle emin öyle bilmiş bir tavırla söylemiştim ki sen misin bunu söyleyen. Birden trampetler çaldı, gök perde aralandı. Parlak bir ışık gözlerimi kamaştırdı. Eros, okunu öyle bir hışımla sapladı ki kalbime, “İşte sana fırsat, şart mıymış değil miymiş göster bakalım.” der gibi…
Evet, bu bir aşk hikâyesi, şiirlerle bezenmiş, kelimelerle süslenmiş. Her şiir kısa bir öykü aslında, içinde sırlar barındıran.
Ve sen sevgili okur, yüreğimden kopup gelen duygularımın, kelimelerle dansını izlerken, kendine şu soruyu sorabilirsin: “Ben bu hikâyenin neresindeyim, hangi mısrasında gizleniyorum?”
Aşkla…