Norbert Elias’ın başyapıtı Uygarlık Süreci kadri sonradan bilinen nadir kitaplardan biridir. İlk kez 1939’da İsviçre’de yayımlandığında kimselerin ilgisini çekmedi. 1969’da yapılan ikinci baskısı da pek dikkat çekmedi. Kitabın değeri ancak 1976’da Almanya’da yayımlandığında anlaşıldı ve Elias’a sosyolojinin klasikleri arasındaki hakkettiği yerini kazandırdı. Kitabın başarısı yazarın ölümünden sonra da devam etti ve Uygarlık Süreci 1997’de Adorno Ödülü’ne değer bulundu. Modernleşme süreciyle ilgili analizlere yeni bir bakış açısı ve veriler kazandıran Elias, iki ciltlik bu önemli eserinin ilk cildinde, uygarlık ve kültür kavramlarının sosyal anlamda tarihsel oluşumunu inceliyor. Sözkonusu sosyo-oluşumun önemli veçhelerinden birini, uygarlık-kültür karşıtlığı ve bu karşıtlığın aşılması olarak vurguluyor, Elias. Kitapta, uygarlık insan davranışlarının özel bir değişim biçimi olarak ele alınırken, gündelik davranışların, adab-ı muaşeretin, doğal ihtiyaçlarla ilgili tavırların ve değer ölçülerinin değişimi inceleniyor. Duygu denetim modelleri ve standartları ile, utanma ve sıkılma sınırlarındaki gelişmeler, Elias’ın el attığı ilginç konulardan sadece ikisi. Sosyologlar tarafından yanlış dilde, yanlış ülkede ve yanlış zamanda yayımlanmış bir başyapıt olarak değerlendirilen Uygarlık Süreci, sosyal adap, yemek yeme âdetleri, oturup kalma, selâmlaşma gibi gündelik yaşamın pek çok ayrıntısını tarihî boyutlarıyla inceliyor. Zihniyet, maddi yaşam, tüketim biçimleri gibi alanları şekillendiren iktidar süreçleri; utanma, yüz kızarması gibi benzeri duyguların tarihi Elias’ın zengin ilgi alanlarından bazıları. Elias’ı diğer sosyal bilimcilerden ve de tarihçilerden ayıran en önemli farklılık, ele aldığı bütün bu konuları uygarlık kavramı ekseninde çözümlemesi ve çok güçlü bir anlatıma sahip olması. Özetle Uygarlık Süreci, insan-bilimleri literatürünün, onun da ötesinde modern düşüncenin öncü ve kalıcı ürünlerinden birisi, belki de en önemlisidir.