Birinci Dünya Savaşı ardından, sanatçının toplumsal yaşamı inşa etmesini amaçlayanyeni bir sanatsal-toplumsal avangard ortaya çıkmıştır. Alexander Rodchenko, El Lissitzky ve Laszlo Moholy-Nagy, bu üç sanatçının toplumsal idealleri ili yüzleştikleri siyasi gerçekler arasındaki değişken ilişkileri nasıl aştıkları incelenmektedir.
* Beklemeye değdi...sanatı olduğu kadar siyaseti de incelemek için büyük bir imkan sunuyor.*
Publishers Weekly
* Margolin önemli bir şeyi başarmış ve üç özgün tasarımcının eşsiz başarılarını, yapıtlarını biçimlendiren olayları örerek belgelemiştir*
Ellen Lupton, Print
*Günümüzde, yüzyılın başında yaşamış toplumsal-sanatsal avangardın büyük iddialarına burun kıvırmak bir modaya dönüşmüştür. Sonuçta, istedikleri şey sanat yoluyla elde edilecek bir ütopyadan azı değildi. Bu hevesin başarısızlık sebepleri son derece belli olsa da (Almanya’da Hitler’in iktidara gelişi, Stalin’in Rusya’da güç kazanması ve daha sonraları ise Dogu Avrupa’da komünizmin çökerek kapitalizmin yayılmasına bakmamız yetecektir) sanatçı-toplumcu avangardın zihinsel ve toplumsal kuvvetleri sanatlarıyla kaynaştırmaya yönelik inanılmaz azimleri, çoğu zaman bu eğilimleri aza indirgemeye çalışan güçlerin karşısında örnek gösterilir niteliktelerdir. Bu durum, Rodchenko, Lissitzky ve Moholy-Nagy için hiç de kolay değildi. Üçü de, Ütopya mücadelesinin tüm katılımcıların amaç ve araçlar konusunda fikir birliğine vardığı ortaklaşa bir proje olmadığını anlamak zorunda kalmış, sanatsal görüşler uğruna yoldaşlar arasında bile savaşılması gerektiğini görmüşlerdir.*