Çift kaşarlı tostumu afiyetle yedim ve altı senelik hayatımdaki bütün yaşanmışlıkları tak diye kafamdan sildim. Zihnimde hatıralarımın kayıtlı olduğu kasetleri yakarken pişman olma ihtimalimi hiç hesaba katmadım, öyle bir gözü karalık bendeki.
CıZzZZ!
Cızır cızır gürültü yapması yetmiyormuş gibi bir de beynime karıncalı görüntüler bırakan bu bıyıklı adamın kusuruna bakmayın, unutma sözü verirken kasetleri bir güzel hırpalamışım. Unutursam geçer... Belki!
Anne güvercinimin sıcak koynunda keyif çatarken maaile yaptığımız son pikniği hatırlıyorum:
Nihilist teyzem, beyaz atletiyle ızgara ateşi yelleyen eniştesini eleştirip aşk istesin ya da bekâr bir ölüm! Anneannem aşk arayan teyzeme birtakım tuhaf sözcüklerle kızadursun. Hangi güreş müsabakasını andığını tahmin edemeyeceğimiz dedem, asabi suskunluğunu hiç bozmasın. Huyu kurusun! Ailenin en güzel genlerini toplayıp hepimizin hakkını yiyen serseri dayım da yok galiba, kayboluşlarının haber değerinin kaldığı söylenemez. Annem, teyzeme “Nesi varmış eniştenin?” diye gücensin. “Enişte”nin hiçbir şeyi yok anne çünkü artık enişte yok.
İnci Büşra Aksak; kayıp ve ayrılıkların bıraktığı yaraları unutarak saracağına inanan haşarı bir kız çocuğunun gözünden büyülü bir evrene konuk ediyor bizi. Unutursam Geçer Belki, çocuk tarafınızı kıkırdatırken büyümek zorunda kalan yanınıza gözyaşartıcı damlalar armağan edecek.
Evet, dünyaya gelmek çocukların annelerinden aldığı ilk tehdittir ve en az ıspanak yemeği kadar tat kaçırıcı bir eylemdir; üstelik ikisini de önünüze koyarken fikrinizi soran olmaz. Hepsi bitecek! Anladık, bitecek, başka çare mi var?