Dili ve bakışı ansızın çağıran bir çıplaklıktır yazı. Yazmak, bir belleğin taşıyıcısı olmaktır. Yazmak, bir mekânın yerlisi olmak, meskûn bir bilincin taşıyıcısı olmak demektir. Yazamamak, yabancı olmanın, kendi sürgünlüğü içerisinde unutmaya direnmenin son sınır çizgisidir. Hakikatin doğumunu sarmalayan ince zarın çeperine bir adım daha atmaktır. Meskûn mahalden uzaklaşmak, mekândan sürgün olmak, belleğin toprağında unutuşa rağmen uzun bir yolculuğa çıkmak demektir. Ülkesinden sürülen lanetli bir Oedipus yazgısını kanlı gözyaşlarıyla üzerinde taşımak, kendinin de dışında bir tarihi kışkırtmaktır. O nedenle dili ve bakışı nsızın çağırmak gerekecektir..
Unutma Zamanı, *Bugün eleştiri üzerine düşünmek ne anlama gelir?* sorusunu tüm yakıcılığıyla soruyor.
Eleştirinin, her şeyden önce bir disiplin olarak kavramsal yapısına egemen olan estetik ve felsefi bağlamı ıska geçmeden yazı, zaman, bellek ve unutma edimleri üzerinden kuramsal çerçevesini oluşturan Ahmet Bozkurt; edebiyat, resim, tiyatro ve şiir dolayımında pek çok alana müdahale ediyor. Edebiyat kuramı, eleştiri ve estetik odağında ilerleyerek kendi tekil perspektifini kuran Unutma Zamanı; Auerbach, Derrida, Lukacs, Heidegger, Sartre, Foucault, Lévinas, Sollers, Badiou, Kristeva, Barthes, Ricœur ve Blanchot gibi pek çok ismin eserleri aracılıyla ördüğü *ben*ve *başkası* olma durumuna okurunu davet ediyor. Unutma Zamanı Sophokles’ten Racine’e, Edgar Allan Poe’dan Oscar Wilde’a, Tolstoy’dan Peter Weiss’a, Oğuz Atay’dan Bilge Karasu’ya, Turgut Uyar’dan Edip Cansever’e, Sabahattin Kudret Aksal’dan Ahmet Oktay’a, Yüksel Arslan’dan İsmet Doğan’a, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Enis Batur’a sınırsız ve özgül bir coğrafyada yazının çağrısına kulak kabartan bir zihnin koridorlarına açılan bir kapı. Unutma Zamanı eleştiriye yapılmış kışkırtıcı, sakınımsız bir müdahale…