Günün birinde yaş almış bir şamanın söylevleri insanların kafasını karıştırdı. Geleceği görüyor ve Ülgen Krallığı’nın başına Kızagan adında adaletli, merhametli ve iyi kalpli birinin geleceğini söylüyordu. Elbette ki o an söylenenler anlam bulamadı takvim yapraklarında.
Zaman geçti. Mevsimler değişti. Krallık birçok tehlike ile yüz yüze geldi.
Felsefeci Törüngey’in yanında o çocuk adım adım büyüdü. Kardeşi Umay’la her geçen günde hayata dair bir öğreti öğrendi, öğrendiklerini uyguladı. Kimse o çocuğun bir gün krallığın başına geçeceğine inanmadı.
Krallıkta baş gösteren açlık, sefalet, kıtlık ve baskıların sonu diz boyuydu. Halk kendilerini kurtaracak birinin gelmesini bekliyordu. Dayanacak güçleri kalmamıştı. Son noktaya gelinmek üzereydi ki o geldi.
Kızagan, Kral Kızagan!
Bilinenin ötesine, alışılmışın dışında olana kapı aralama vaktiydi. Komutan ve askerleri gür sesleri ile coşkuyla bağırdılar.
“Seninleyiz, seninleyiz, seninleyiz!”