Yirmili yaşlarının başındaki Hanna’nın iyi bir işi, sevdiği bir ailesi vardı. Hayatında eksik olan şey ise bir erkek arkadaştı. Bir de incecik bir vücut. Aslında ikisi de Hanna’nın pek de umurunda değildi ama çalıştığı dergide yayımlanacak bir haber için sanal âleme dalması gerektiğinde kendine dair bu bilgileri hemen açığa vurmak istememişti, sonuçta internette kim kendini olduğu gibi tanıtıyordu ki?
Ancak bir sohbet odasında hayallerinin erkeği Boris’le tanışınca söylediği ufak tefek yalanlar başına koca işler açacaktı. Boris ile Hanna’nın uyumu daha başından beri belliydi, hatta Hanna’nın çalıştığı derginin uyum testinde dört yüz puan üzerinden üç yüz doksan yedi almışlardı. Boris, Hanna’yla bir an önce tanışmaya can atıyordu ama bunun hemen gerçekleşmesi olanaksızdı çünkü balık etli kahramanımız Hanna, Boris’e otuz altı beden olduğunu söyleyivermişti.
Hanna zayıflamak için diyetten diyete, spor salonundan fiziksel aktivitelere koşadursun, bir de işe yeni başlayan karizmatik yayın yönetmeni Adam konusu vardı. Hanna henüz yeni patronuyla uyum testi yapmamış olsa da Adam’ın da Bay “Dört Yüz Üzerinden Üç Yüz Doksan Yedi Puan”a ciddi bir rakip olacağı belliydi.