Yüzyıllardır sessizce uyuyan yanardağ, ansızın patlayarak ateş püskürdü. Kıyametin değdiği yeri yakan kor lavlarından kaçarken unuttukları bir şey vardı, onlar Uçurumdakiler idi!
Tanrı, insanoğluna güvendi. Meleklerinin karşısında secde etmesini istediği insanoğlu, onun yüzünü kara çıkarmazdı. Havadan iblis yağsa bile topraktan evlatları onun yolundan sapmazdı. Bu yüzden vermişti ateşten oğluna istediği şansı lakin öyle olmadı... İnsanoğlu onu çoktan terk etmişti! Şeytan, gezegende cirit atıp önünde eğilmediği varlıkların tüm acizliğini kanıtlarken, Tanrı bir kez daha elini çocuklarına doğru uzattı... Ve onlara son bir şans daha verdi.
Uçurumdakiler aslında Tanrı’nın ışıklarıydı! Biri geleceği görebilirdi, diğeri zaman içerisinde cirit atarken… Biri zihinlere girebilirken, diğeri için elementlere hükmetmek çocuk oyuncağıydı. Biri hayvan zevahirinde dolanırken, diğeri kilometrelerce ötedeki kokuyu alabilirdi. Biri şifalandırırken, diğeri ölüme kafa tutabilirdi. Uçurumdakiler hem birbirlerine çok benzer, hem de hiç benzemezlerdi.
Tanrı’nın ışıkları bir araya geldiğinde volkanlar patladı, şeytan son kozlarını oynadı. Tanrı’nın bahşettiklerini Tanrı için kullanmayı seçen bu sekiz kişi kıyamete kafa tutarken kendi kaderlerine de yolculuk yaptılar. Kendi hayatları hakkında sırlarla boğuşurken, aşkın aklı deviren gücüyle tanıştılar. Bu yolculuk, onları içinden çıkılmaz bir sona götürdü. Bu yolculuk kiminin son yolculuğu olurken, kimi için de yeni başlangıçların ilk adımı oldu.
Hangimiz o uçurumun kenarında değildik ki?