“‘Özgürlük’ ve ‘eşitlik’ kelimeleri orada bir anlam ifade etmiyordu ama ‘kardeşlik’ kelimesinden ümidi vardı…”
Saç Örgüsü’nün yazarından
Fransa’da 150.000 satış rakamı
Yaşadığı trajediden sonra tüm geçmişini ardında bırakarak yeni bir başlangıç yapmak için Hindistan`a giden Léna, etrafındaki her şey uykudayken okyanus kıyısında yüzmeyi alışkanlık hâline getirir. Her sabah gittiği ıssız kumsalda, küçük bir kızı yalnız başına uçurtmasıyla oynarken görür. Kız o kadar ufak tefek, o kadar cılızdır ki onu vahşi kuşların ipine asılarak uçan Küçük Prens’e benzetir. Çocuğun, balıkçılardan başka kimsenin ayakta olmadığı bir saatte, neden orada olduğunu merak eder.
Léna bir sabah yüzerken akıntıya kapılır. Suya batmadan önce gördüğü son şeyse gökyüzündeki uçurtmanın silüetidir… Nihayet kendine geldiğinde, küçük kız sayesinde mucizevi bir şekilde kurtarıldığını öğrenir. Ağzından tek bir sözcük çıkmayan bu küçük kız kimdir? Sessizliğinde ne gizliyordur? Geçmişinin yüklerini yanında taşıyan, geleceğe dair hiçbir beklentisi olmayan, uçurumun kenarındaki Léna’nın hayatını tümden nasıl değiştirecektir?
Adaletsiz ve baskıcı bir coğrafyanın kalbinde; umutla öfkenin, gelenekler karşısında gösterilen iradenin ve yeni bir gelecek inşa etme çabasının birbirine karıştığı eşsiz bir roman. Saç Örgüsü romanındaki Smita’nın ruhunun eşlik ettiği, kız kardeşlik kavramının gözler önüne serildiği bu hikâye, yaşamaya ve mücadele etmeye dair muhteşem bir övgü.