“Hayat, birbiri ardına eklenen an’lardan ibaret ve hayatın, o anda hissettiğin kadardır” diyor Levent Şık ve ekliyor “bir tüketme serüvenine dönen gündelik yaşam her gidenle bir tel daha alır saçından ve birkaç renk birden yüzünden. Vazgeçmen istenir her şeyinden, en çok da özünden. Teslim olduğun an ıssızlaşırsın aniden ve mahkûm olduğun yalnızlık sahillerde kol gezmeye başlar. O sahiller de yalnızları bekler aslında. Boş bankları, sahipsiz dalgaları ve bıçak gibi kesici rüzgarlarıyla.”
Ne şanslıdır denize kıyısı olan insanlar, denize bıraktıkları yalnızlıkları; tuzlu bir kokuyla dağılır gider tüm şehre.
Bazen Alsancak Garında, bir trenden iner yalnızlık. Kapı açılır rengarenk bir İzmir kokusu selamlar her zerreni; derin bir nefes alır devam edersin. Bildiğin kokudur bu, korkmazsın. Elini cebine kor, içine içine ilerlersin. İzmir’in kokusu soğuk bile olsa sımsıcak sarar bildiğin.
Yaşamın sunduğu her şeyde bir anlam bulmaya heves eden yazar Camdaki İzler ve Sır isimli eserlerinden sonra bu kez “Üçüncü Şık”la uzaklardaki bir pencereden bakıyor gündelik hayata.