Biz yine ilerliyorduk. İzmir sokaklarına girdik. Birinci kordona çıktık. Kordonda silahlı yüzlerce düşman subayı ve askeri ile karşılaştık. Tereddüde yer yoktu. Kılıç çeeek... Dört nala! ... komutunu verdim. Rüzgar gibi geçiyorduk… Karantina binasının önüne vardığımız zaman üzerime bir bomba atıldı. Bindiğim atın karnı parçalandı. Ben de yüzümden ve omzumdan yaralanmıştım. Üstüm başım kan içinde kalmıştı. Önem vermedim. Yine: İleri.. diye seslendim. Ölsem de ne gam!İzmir`i kurtarmıştık ya İzmir`e girmiştik ya... bu şerefin öncüleri biz olmuştuk ya..
Nihayet Hükümet Konağına geldik. İçeriye girdik... Hemen balkona koştum... Halk Hükümet Konağının önünde toplanmıştı. Hala asılı duran Yunan bayrağını derhal indirdim. Halkımızın öpe öpe getirdiği şanlı bayrağımızı aldım, önce öptüm öptüm... öptüm... Yüzümdeki kanlar ve gözyaşlarım ayyıldıza bulaşmıştı… Sonra O`nu Hükümet Konağına, Yunan bayrağının yerine çektim. Artık, hiçbirimiz gözyaşlarımızı tutamıyorduk. Dünyanın en şanslı ve en mesut insanı bendim...