Üç ruhun sayfalara dökülüp üç noktalı zamanda var ettikleri bir hikâye.
Maddi kaygılardan uzak, sıkışıp kaldıkları dar çevrede kendilerine bir dünya kurmaya çalışan üç sıkıntılı genç ruh...
Bir kızın gülüşüne âşık, suçluluk duygusuyla boğuşan bir adam; varoluşunun huzursuzluğunu derinden yaşayan, Doğu-Batı çatışması arasında sıkışıp kalmış bir kız ve kalabalık arasında yalnızlıktan kurtulamayan, gelgitlerle dolu bir başka adam...
Şimdi biri gelse *Zaman diye bir kavram var, o da saniyelerle ölçülür* dese, Cengiz onun suratına bakıp kocaman bir kahkaha patlatırdı. Zaman ölçülemezdi, zamanla oynanamazdı, zaman düzenlenemezdi. Aksine, o insanla oynardı, onu bir sağa bir sola savurur, en nihayetinde bir gün gelir insan ona diz çökerdi. İşte o teslimiyet anında ise bambaşka bir olay vuku bulurdu; zaman kaybolur, etkisini yitirirdi. Sanki insan zamanın kontrolünü eline geçirir, onunla bir çocuk gibi oynamaya başlardı. İstediği vakit geçmişe gider, o upuzun tünellerde bir ileri bir geri dolaşır, ardından çok çok uzak, ölümün de ötesinde bir geleceğe gider, o karanlığın içinde kendine topraktan heykeller yapar, onlarla oynar; bazen de canı sıkılır gelir şimdiki ana, orada upuzun kalarak zamanla dans ederdi.