Karşılıklı etkileşim sonucu birisiyle tanışırız. Bu güzel bir gelişmedir ve daima şaşırtıcıdır. Artık muhtemelen, bir anda monotonluğumuzdan sıyrılarak duygusallığın ve sonsuz zevklerin dünyasına dalacağımız umuduna kapılırız. Aşk bizi ele geçirir ve kendimizi güçlü hissederiz. Duygu yoğunluğunu sevinçle bağrımıza basarız ve bu hissin geçmesini istemeyiz. Aynı zamanda korkarız da. Ne kadar çok bağlanırsak, o kadar fazla kaybedecek şeyimiz var demektir. Bu yüzden aşkı daha güvenli kılabilmek için çabalamaya başlarız. Onu sürekli ve güvenilir bir hale getirmek isteriz. Kendimizi ilişkiye adadığımızın ilk işaretlerini verir, biraz istikrar için özgürlüğümüzden memnuniyetle fedakârlık ederiz. Alışkanlıklar ve belirgin rutinler yaratmak gibi yöntemlerle ilişkiye rahatlık kazandırırız ve bu da bize güven duygusu verir. Gerçekte, sevgili olana kadar süregelen heyecanın kaynağı ilişkinin bir miktar riskli olmasıdır. Onu gem altına almaya çalışarak ilişkimizin canlılığını sabote etmiş oluruz. Rahatlamaktan mutluluk duyarız, ama aynı zamanda kendimizi cenderede kalmış gibi hissetmekten de şikâyet etmeye başlarız. Spontane hareketleri özleriz. İhtirasın riskini ortadan kaldırma çabamız sonuç vermiş ve kendimizi ehlileştirerek yok etmeyi becermişizdir artık. Ve evliliğin sıkıcılığı başlamıştır.
Geçtiğimiz yüzyılda aşk üzerine yazılmış en anlaşılır en açık fikirli kitaplardan biri. İlişkimde bir sorun yaşadığımda dönüp yeniden sayfaları karıştırıyorum ve mucizevi bir şekilde tam da ihtiyaç duyduğum bilgiye ulaşabiliyorum.’’
- Maria Popova, Brain Pickings