Adam, yıllarca ağlamıştı. Duyduğu keder öylesine yoğundu ki, ağzından tek kelime çıkmıyordu. Görenler ‘deli’ dedi, duyanlar ‘Mecnun’ olduğunu düşündü. Oysa o, her zaman sokağın bir köşesinde, susarak çığlık atan bir adamdı.
Siz sustuğuna bakmayın! Çok şey anlatıyordu. Onun suskunluğu, kelimelerden daha güçlüydü.
Adam, zamanla her şeyin, tıpkı sokakta gördüğü insanlar gibi, gelip-geçiyor olduğunu anladı. Bunu fark ettiği zaman, yalnızca gülüyordu. Adamın kahkahalarını duyan insanlar, onun gibi olup, yalnızca gülmek istiyorlardı.
Peki! Geçekten onun yaşadığını yaşamak isterler miydi?
Ve nedensizce gülebilmenin tek şartı ‘aklını kaybetmek’ miydi?