Tükendi
Stok AlarmıTürkiye’de her dönem, sosyal hayattan kültüre, siyasetten sanatta *taşra*ya dokunan özellikle de merkez-taşra tartışmasına yer açan üretimler yapılır. Türkiye Notları’nın bu sayıda taşraya parantez açmasının amacı özgün taşra yazılarını okura sunmaktır. Yıllardır okuyageldiğimiz taşranın tukakalığından, merkeze uzak olmak bahanesinden, merkezin gücünden, taşranın çıkmazlarından ve birçok klişeden azade taşraya başka bir bakışa ihtiyaç olması bu dosyanın hazırlanmasına vesile olmuştur.
Türkiye’nin son yirmi yılına baktığımızda İstanbul haricinde, zihinlerde *taşra* olarak yer etmiş mekâna büyük yatırımlarla (inşaat) ve bununla birlikte yayılan teknoloji sonrası ortaya çıkan *sınırsız erişim ve iletişim* ile büyük bir makyaj yapılmıştır. Osmanlı döneminde sarayın harici, özellikle bugün Anadolu olarak nitelenen, elde tutulan lakin iktidarca tebaanın yaşadığı bir topraktan (tarım-hay- vancılık) öteye geçmeyen, kalkınmayı (zihinsel) kendi imkânıyla ya da Yesevi ekolü temsilcilerinin yönlendirmeleriyle gerçekleştiren *merkez*e bağlı kendi halinde rutinini sürdürmüş bir coğrafyadır. Bu Osmanlı taşrası Cumhuriyet ile büyük bir önem arz etmiştir. Hem sınırların daralması hem İstanbul’a bir alternatif oluşturma çabası Ankara’yı ve beraberinde Anadolu’yu parlatmış hatta kutsallaştırmıştır. Taşrada kendi halinde seyreden eğitim ve ekonomi Cumhuriyet sonrasında bir hamle olarak iktidarca planlanmış ve uygulanmıştır. Taşra artık merkeze çok da uzak değildir belki...
İkinci Dünya Savaşı ile birlikte Türkiye bir bütün olarak büyük bir yoksulluğa düşmüştür. Savaşa fiilen katılmasa da ekonomik sonuçları ülkeyi dar boğaza sürüklemiş savaş sonrası dönemde can havliyle kalkınma gerçekleştirmeye çalışmıştır. 1950’ler ve sonrasında Türkiye hep gelişmekte olmuş fakat bir türlü gelişememiştir. Bu gelişme ekonomiyle mi sanatla mı yoksa futbolla mı ölçülüyor bir türlü anlaşılamamıştır. Bu gelişmekte olma durumu Türkiye’de hep bir günü kurtarma telaşına dönüşmüştür. Bu sebeple ne merkez yerinde durmuş ne de taşra başkalaşmıştır. Hep bir şeyler oluyormuş gibi görünse de sanki öz aynı kalmıştır.
1980’ler, Özal iktidarı, 90’ların özgür sesleri, kriz, 2000’ler ve bugüne değin geçen zamanda merkez yine Osmanlıdaki gibi İstanbul olmuş, taşra ise Anadolu olarak kalmıştır, zihinlerde. Fakat İstanbul’da taşrası Anadolu’da merkezini koruyan sosyokültürel gerçekler ortaya çıkmıştır. Merkez-taşra tar- tışması artık çok romantik bir mesele olmuş, Türkiye gelişmekte olma durumundan kurtulamamıştır.