Millî varlığımızın temel taşı olan Türkçe tahrip edilirken kılını bile kıpırdatmayanların milletle, milliyetle bir ilgisi olamaz... Bu hüküm sadece fertler için değil, devletler için de geçerlidir.
Bizler eskiden beri dilimizi (Türkçe) hep hor görmüşüz, ona üvey evlat muamelesi yapmışız, hâlen de yapmaktayız.
Bu kötü gidişe tarihte ilk karşı çıkan büyük Türk dilcisi Kaşgarlı Mahmut (XI. asır) olmuştur. O, “Dîvânü Lügâti’t-Türk” adlı eserinde, Türkçe ile Arapçanın at başı yürüdüklerini söylemiş ama Selçuklu sarayında ilim dili Arapça, edebiyat dili de Farsça olmaya devam etmiştir.
Ahmet Yesevî “milliyetimizi yoğuran pîr” olarak bilinir. Yani bugün diniyle ve diliyle Türk milleti varsa biz bunu büyük ölçüde Ahmet Yesevî’ye borçluyuz. Esasen millet “din” ve “dil”den ibarettir. Ahmet Yesevî bize “güzel Türkçe”yi ve “gerçek İslâm”ı tattırmıştır.
Dilin sadeleşmesi ve edebiyatın millîleşmesi konusunda bir sacayağı misali mücadele eden Ömer Seyfeddin, Ziya Gökalp ve Ali Canip’i rahmetle anıyoruz.