Tükendi
Stok AlarmıSevgili Türk Edebiyatı okurları
Yılın son sayısında, dergimizde Sevinç Çokum’u ağırlıyoruz. Sevinç Çokum, hikâye ile başladığı edebiyat hayatına romanları ile devam eden ve her romanında kendini yeniden inşa eden bir yazar. Kaleminin gücüyle de çağdaş edebiyatımıza yön verdiği muhakkak. Türk Edebiyatı olarak çağdaş edebiyatımızın nabzını tutabilmek ve okurlarımızı popüler kültürün sığlığından çekip çıkarabilmek için Sevinç Çokum üzerine hacimce küçük ama nitelik bakımından önemli bir dosya hazırladık.
Dosyanın ilk yazısı İsa Kocakaplan’a ait. Kocakaplan, Çokum’un Yüzünü Sıyır Karanlığından romanını merkeze alarak Sevinç Hanım’ın sanatkârane üslubunu, yazarlık istidadını gözler önüne seriyor. Kocakaplan’a göre Çokum, yazım sırasında kendi benliğinden, sanatkârane ruhundan bir parça da eserlerine üflüyor. Çokum’un sanatçı ruhuyla nefeslenen roman, okurun zihninde yeniden can buluyor. Erol Ülgen ise Yüzünü Sıyır Karanlığından romanını kişi, zaman, mekân ve üslup ekseninde inceliyor. Bu inceleme sırasında romanın satır altında kalan, ayrıntılarda gizlenen noktaları gün yüzüne çıkartıyor. Meral Demiryürek de Sevinç Çokum’un Türk kültürünü ve değerlerini edebî bir çerçevede işleyerek yerelden evrensele nasıl uzandığını, okuru da peşinden nasıl sürüklediğini anlatıyor. Demiryürek, bu kültürel değerlerimizi yemek, çiçek ve müzik temalarından örnekler vererek inceliyor. Bendeniz ise aslolan dildir diyerek, Sevinç Çokum’un büyülü tahkiye diline bir kapı aralamaya çalıştım. Bana göre Çokum, yalnızca başarılı bir üsluba yahut estetik bir Türkçeye sahip değil. Çokum; dili işleyen, kelimelere yeni anlam kapıları aralayan, yer yer yeni sözcükler türeten ve Türkçemize can suyu vermeye devam eden ender yazarlarımızdandır. Ümit ediyoruz ki onun bu doğurgan dili ve üslubu yeni akademik çalışmalara da vesile olacaktır. Nihan Nilay Çelik ise Sevinç Çokum’un hayatın bu hızlı akışında kaybolmuş, çevresine ve en nihayetinde kendisine yabancılaşmış insanı nefeslendirdiğini ve kendisini tanımasına fırsat verdiğini söylüyor. Dosyamız, Saâdet Örmeci’nin Sevinç Çokum ile yapmış olduğu söyleşi ile nihayete eriyor. Çokum, söyleşinde sıklıkla yazarın ve kelimelerin özgürlüğüne vurgu yapıyor. Bir yazarın kendi dilini kısıtlamasının mümkün olamayacağını söylüyor.
İnci Enginün, özellikle araştırmacılar için önemli bir yol haritası çiziyor. İsmail E. Erünsal’ın kitabı üzerinden bir araştırmacının, bir kitaptan türlü şekillerde nasıl istifade edebileceğini ve her yeni bakışta, yeni fikirlerin nasıl filizlenebileceğini ortaya koyuyor. Bilal Kas ise edebiyat ve iktisat ilişkisi üzerinden Atatürk Devri Türk romanlarına göz atıyor. İktisadi politikaların edebiyatımıza nasıl yansıdığını örneklerle izah ediyor. Yıldırım Türk, öyküsünde büyük bir heyecanla edebiyata ve yazarlığa atılan bir akademisyenin bu sanat yolunda nasıl yarı yolda kaldığını hatıralar aracılığıyla okurlarımıza sunuyor. Zeki Yılmaz da Orta Asya’dan Anadolu’ya uzandığımız bu engin coğrafyada Türk musikisinin karanlıkta kalan doğumuna ışık tutuyor. Mehmet Samsakçı, R.Selçuk Uysal’ın hatıraları üzerinden Türkiye’nin tarihi hafızasına bir yolculuk yapıyor. Didar Amantay, Türkçeye kazandırılan ilk Kazak romanını olan Boran eserini incelediği yazısıyla bizlerle. İncelemeyi okurken Kazak edebiyatına dair yeni bilgiler de bulacaksınız. Ayşe Tüfekçi, suçlu psikolojisini ele aldığı hikâyesinde, vicdanın en katı hakimlerden bile daha acımasız ve amansız olduğunu mahkemelerin insanın yüreğini soğutmada çoğu kez kifayetsiz kaldığını anlatıyor. Ayşe Ünüvar, çiçeklerle ruhumuzu açan, hayal dünyamızı renkten renge uçuran öyküsüyle yer alıyor-. Hacer Sağlam, bir koku vesilesiyle zihninde beliren imgeleri ve yüreğinde çağıldayan sesleri kaleme alıyor. Hüseyin Özbay ise ufak bir hareketin yahut eylemin büyük neticeler doğurabileceğine, kelebek etkisine, bizleri ikna ediyor.
Kitaplık ve ajandamız da bu ay dopdolu. Ayrıca 2022 yılının bir dökümü olan fihristimize göz atmayı sakın unutmayın.
Tüm okurlarımıza keyifli okumalar dileriz…
İmdat Avşar
Genel Yayın Yönetmeni