Tükendi
Stok AlarmıTürk-Amerikan ilişkileri, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türk dış politikasının en önemli dinamiklerinden birisi olmuştur. Osmanlı döneminde başlayan ve bu yıllarda özellikle silah ticareti temelinde gelişen ikili ilişkiler, Cumhuriyet`in ilk yıllarında Mustafa Kemal Atatürk`ün kurduğu yeni devletin eşi benzeri görülmemiş çapta ve hızda reformları ve uluslararası sisteme uyum çabalarının ABD`de uyandırdığı ilgi ve hayranlık sayesinde, 1915 Olayları`nın yarattığı önyargıları aşarak, kısa sürede gelişim sürecine girmiş ve resmi diplomatik ilişkilerin kurulmasıyla birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler de hızla gelişmeye başlamıştır.
Ancak elbette Türk-Amerikan müttefikliğinin başlaması, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyet lideri Stalin`in Türkiye`ye yönelik tehdit ve talepleri ardından olmuştur. Missouri Zırhlısı`nın İstanbul`a demirlemesiyle sembolleşen Türk-Amerikan yakınlaşması, kısa sürede Kore Savaşı ve Türkiye`nin NATO üyeliği sayesinde müttefiklik seviyesine ulaşmıştır. 1950`ler, Türk-Amerikan ilişkilerinin “altın yılları” olmuştur. Bu dönemde, SSCB karşısında ABD`nin Türkiye`ye sunduğu askeri, siyasi ve ekonomik destekler, Türkiye`de siyasal seçkinler ve halk nezdinde çok olumlu karşılanırken, Amerikan kültürü de Türkiye`de büyük bir merak ve hayranlık uyandırmıştır. Fakat ne yazık ki, “balayı” olarak nitelendirilebilecek olan 1950`ler sonrasında, ikili ilişkiler hiçbir zaman sorunsuz olmamıştır. 1960`lardan başlayarak Kıbrıs Sorunu ve 1990`lardan itibaren de Kürt Sorunu iki ülke arasındaki ilişkileri en çok geren konular olarak dikkat çekmektedir.
Soğuk Savaş dönemi sonrasında Türk-Amerikan ilişkilerini yeni bir temele oturtmak gerektiği herkes tarafından ifade edilen bir gereklilik olmasına karşın, bu konuda henüz net bir vizyon ortaya çıkarılamamıştır. Kimileri, askeri-güvenlik temelli ilişkilerin yeni dönemde de devamını isterken, komünizm tehdidinin yerini köktendinci hareketler ve Ortadoğu ve Avrasya coğrafyasında sıklıkla görülen diktatörlerin alması nedeniyle, Türkiye`nin Müslüman-Türk kimlikleri temelinde ABD`nin bu coğrafyalardaki diğer Müslüman topluluklarla ilişkilerini geliştirmesi için bir tür “model ülke” olarak biçimlendirilmesi fikri de bu dönemde ciddiyetle araştırılmaya başlanmıştır.