Bu şarkı burada bitmez demişti vakti zamanında. İşte burada dediği yer neresi idi? Yıllar öncesi mi? Asırlar öncesi mi? Bir rövanş mı vardı? Çok eskilerden kalma. İki adamın tek hedefini anlatmak için yazıldı Tuğra’dan İmzaya. Bir yanda bir kabuğa sıkıştırılmaya çalışılan bir Osmanlı, diğer yandan kabuğunu kırmaya çalışan bir Türkiye. Abdülaziz Han ile Necmettin Erbakan’ın, Abdülhamid Han ile Recep Tayyip Erdoğan’ın ortak kaderi yazıldı bu kitapta. Adalardaki kavgalardan, darbelerden, irticalardan, düşmanlardan, savaşlardan, dost ve muhalif karakterlere kadar onca ortak yan fark edildi. Anlaşıldı ki iki resim arasındaki fark sadece zamandan ibaret kaldı. 19. ve 21. asır asla birbirine bu kadar benzememişti. Taraflar bu kadar birbirini yaşamamıştı.
Girit ile Kıbrıs, Fadime Şahin ile Selanikli Kız, Sadrazam ile Başbakan yardımcısı, Hahambaşı Moşe Levi ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Ömer Halisdemir ile Yedi Sekiz Hasan Paşa, Recai Kutan ile Şehzade Yusuf İzzettin Pera’nın dedikodulu kahveleri ile günümüz medyası arasında nasıl bir benzerlik olabilir ki? Çılgın projeleri, darbeleri, denge politikaları, dünya görüşleri, düşmanları ile iki devrin sadece takvim yaprakları birbirinden farklı.
Sadece lideriyle, mekânıyla, düşmanıyla değil, oyunuyla da birbirinin ikizi olan devirlerdi bunlar.
Farklı cesetlerde aynı ruhların hikayesi var.