İmzasını talik hatla attı. Mektubu zarfladı, üzerine, Hariciye Nezareti Tercüme Kaleminde tanıdığı izzetlunun adını yazıp uzattı. Ancak üç yıllık iptidaiyi bitirebilmiş, ilmihal ve tecvidi öğrenmiş, Kuran-ı Kerim`i okuyabilen biri için hiç de fena sayılmazdı yazısı. Demek ki çocukluğunda iyi bir Selanikli hocanın eline düşmüştü. (s.18)
Çığlık, elinde bir tomar gazeteyle Babıali Caddesi`ne fırladı. Adnan, İstanbul`a artık hür olduğunu, özgürlüğünü kazandığını duyurup, elindeki gazeteleri satarak ilerliyordu. (s.54)
Çarşaflarını boyunlarına sarmışlar, peçelerini çıkarmışlardı. Vücutlarından Avrupa modası fışkırıyordu. Namelere bir halel gelir kaygısıyla halk, nefes almaksızın edep talim ederek, kıpırdamaksızın onları izliyordu. Ellerindeki bayrak ve kırmızı beyaz flamaları sallamaya başladıklarında heykel duruşları bozuluyor, bu yaz sıcağında alafranga yelpazelere benziyorlardı. (s.88)
Ferhunde`nin parlak uzun saçları arkaya, çarşafının üstüne düştü, muazzez gerdanı gözüktü, mini mini sedalar çıkarmakta olan dudakları, Cemal Hikmet`in dudaklarına rast geldi, birbirini emen buseler ikisini de azdırdı. (s.107)
Görünmez bir yerden bir baykuş zamansız öttü, baykuşun ikinci feryadı ile bahçe kapısında siyah kruvaze ceketli, siyah yelekli, çizgili pantolonlu, seri bakışlı iki göz belirdi. Hayat hep bahanesiz tesadüflerle doludur. (s.171)
Elhasıl, maktulun adı bazı faili meçhuller arasına karışırken; öldüreninki, kimi mihrak ve mahfillerde keyif için adam öldürüre çıktı. (s.178)
Bu bir ayaklanmaydı. Bu gece, vakt-i hareketini layıkıyla öğrenemedikleri yeni bir ehemmiyet-i tarihiye yazılıyordu. (s. 199)
Babıali baskınında, siyasiyatları inkılaba sebep olan Talat Bey ya da Enver Bey de vurulabilirdi. Keşke o vuruşmada Arnavut Nafiz, Yakup Cemil`i kurşunlasaydı. Kader meçhuldür. O toprak oldu, bir nazır..." (s.227)
Kainat da görecek ki Teşkilat-ı Mahsusayı devleti değil, kendisini güçlendirsin diye kurmaya kalkışıyor. Cemiyetin istiklalini eline geçirmeye çalışıyor. (s. 260)
Triumvira saldıracak insan bulamadığı bir zamanda, kafasını köpeklerle meşgul etmeye başladı. Yüz bin köpek toplatmışlar İstanbul`dan. Götürüp Hayırsız Ada`ya attılar, köpekler açlıktan birbirlerini yedi. (s. 294)