“Bak evladım. Dünya hayatı bir yolculuktur ve bu yolculukta yürüyebileceğin iki ayrı yol var; birbirine zıt istikametlere götüren iki yol. Hangisini seçeceğin sana kalmış. Birinci yol ‘olma yolu’dur. ‘Olmak’ için varız biz bu dünyada. Varoluş amacımız bu yani; ‘olmak.’ Puzzle bu yolu önerir, bu yolda yürümeyi öğretir insana.
Diğer yolsa ‘sahip olma’ yoludur; puzzle’ın sakınılmasını önerdiği yol. ‘Olma yolu’nun tam aksi istikamete götürür insanı. ‘Sahip olma yolu’nda yürürsen de olursun ama ne olursun? Ben söyleyeyim sana: Bencil, açgözlü, cimri, maddiyatçı, çirkin biri olursun. Hiç de hoş bir şey değildir böyle olmak.”
“Çok ilginç. ‘Olma yolu’nda yürürsen ne olursun peki?”
“Ne mi olursun? Tabii ki ‘biz’ olursun evlat. İşte varoluşun gayesi de budur zaten. ‘Biz’ olabilmek, ‘ben’lerimizi birleştirip ‘biz’ yapabilmek.”
Toprak gülümseyerek baktı Puzzle’cı Baba’ya. Karşısındaki adam bir dâhi miydi yoksa deli mi, bilemedi. İkisi arasında çok ince bir çizgi yok muydu ki zaten?
İyilik ve kötülük kavramları üzerine, varlık üzerine, varoluş üzerine incelikle yazılmış, akılcı öğeler ile beslenmiş, finalde sürpriz üstüne sürpriz yaparak okuru âdeta yerden yere çarpan ve kesinlikle bir daha ve farklı bir bilinçle okuma hevesi yaratacak bir eser.