Dünyadaki son medeniyet, yaşamış olduğunuz küçük bir şehirden ibaret olsaydı nasıl hissederdiniz? Peki dünyadan geriye kalan son kütüphaneye gidip son kitabı okusaydınız... Tüm insanlığın mirası sizin sırtınızda olsaydı öylesine yaşayıp ölmeyi kabullenebilir miydiniz?
Toprak Palas, ekolojik kıyametin yaşandığı yeryüzünden kendilerini yalıtarak yerin altındaki saraylarında yaşayan, dünyaya yeni bir medeniyet doğurmaya ant içmiş Rahim halkını kahramanımız Vera üzerinden sunuyor bizlere. Kusursuzu hedefleyen bu yaşam tarzından içten içe pek de memnun olmayan Vera, Rahim’in yüksek kubbelerinde, karanlık dehlizlerinde ne olduğunu bilmediği bir fikrin peşine düşüyor ve yaşadığı toplumdaki çatırdamalara şahit oluyor.
Çağrı Aktaş’ın bu distopyasında yerin altında yapay bir cennete ve bu cennet içinde bir cehennem fikrinin filizlenmesine tanık olacaksınız. Güven içinde yaşamak mı, yoksa ölmek pahasına özgürlüğü aramak mı?
"Ben miyim gerçek, yoksa onlar mı? Hangi taraf sahte, ayırt edemiyorum.*