Her zamanki gibi o gün de kahvaltıdan sonra yola koyulmuş, kendi kayasına gidiyordu. Teselli kayasına. Hava soğuktu. Zemin ıslaktı. Kayaya, bir hayli zorlanarak ulaşabildi. Minderini zuladan çıkardı, kayaya çıkarak her zamanki yerine oturdu. Bakışları doğuya taraf yönelirken, sağ eli ceketinin cebine uzanmıştı, çakmak ve tabakaya ulaşmak için...
Hava kararmış, ev ve sokak lambaları ışımaya başlamıştı. İşten dönen oğulları, babalarının eve hala dönmemiş olduğunu öğrenince, telaş ve kızgınlığa boğulmuş ruh halleriyle, “yine o kayadadır!” diyerek alelacele yola koyuldular.
Kayanın yanına vardıklarında babalarını, sırtını yaslamış, oturmuş halde buldular. Kaya kadar sessiz ve hareketsizdi, kayadan bir parçaymışçasına. Henüz bitiremediği sigarası sönmüştü; Sarkan parmaklarının arasında öylece duruyordu.