Paul Lafargue, ne çalışmanın yadsınması ne de kendi içinde boş zamanın kutsanması olarak kaleme aldığı Tembellik Hakkı’nda, âdeta yaşamı kutsuyor. Sadece “sermaye dinini” ifşa etmekle kalmıyor, teker teker bireylerin üzerinde karar kıldıkları bir toplumsal değer olarak, çalışmaya dayalı tüm toplumsal sistemlerin geçersizliğini savunuyor.
Aynı zamanda hem gülünç hem ciddi, hem esprili hem de derinlikli bir metin olarak 19. yüzyılın klasikleri arasında yerini almış Tembellik Hakkı, sekiz saatlik iş günü ve cinsiyet ayrımcılığı olmadan eşit işe eşit ücret gibi taleplerin de ilk defa dile getirmiş olmasıyla önem kazanıyor.