*Tatlıcıııı* diye bağırması kulaklarım da hala.
Gecenin üçünde kalkar saat altı buçuğa kadar bitirirdi işini, tıpkı atasından gördüğü gibi. ‘Bursa tatlısı’ derlerdi onun tatlısına. Kimse yapamaz, yapmaya kalksa tutturamazdı.
Tutturamazlardı tutturmasına da bu rakipsizliğe rağmen ne babası, ne kendisi bir karış uzamadı ömürleri boyu.
Dört çocuğun derdi, okuldu, bayramdı, seyrandı derken elde avuçta kalmazdı. Tatlıcı, iş iyiyse rakı, işler kesatsa şaraba vurur iki kadeh parlatmadan eve varmazdı. Tek hovardalığı akşamcılığıdır sanmayın sakın!
Küçük ekmek teknesiyle tatlıcılık yapan Tatlıcı Can beş fabrikası olan bir holding sahibi kadar işine, en zıpkın zampara kadar uçkuruna düşkün biriydi.
Sert kayalar, dev buzullar vardır hayatta birden karşımıza çıkıveren. İşte o beklenmedik çarpışma, kaptanın iyisine kötüsüne bakmaz paramparça eder teknesini...
Küçük ekmek teknesiyle tatlıcılık yapan Tatlıcı Can, rotası belli olan yolculuğunda neler yaşadı?
Kim bu Tatlıcı?
Biraz ben miyim, biraz sen misin bilmem!
Ama Tatlıcı vardı. Yaşadı...
Her gün onunla karıp tatlının hamurunu, onunla kızartıp, onunla ravağa yatırdım…
Size Tatlıcım`ın hayatını anlattım…
Tatlıcı hala var mı?
Yaşamaya devam ediyor mu?
Ben tatlıcıyı bilirim.
Ve herkes bilsin isterim
Okuyun, okuyun da öğrenin kimmiş bu Tatlıcı?