Süleyman Nazif, bu eserinde yıkılan bir imparatorluk ve çöken bir medeniyetin faturasını -her zamanki duygusal üslubuyla- bir kişiye kesiveriyor: Son Padişah VI. Mehmed Vahidüddin.
Diğer eserlerindeki akıl ve mantık örgüsü kuvvetli tenkitlerin yerini burada tahkir (hakaret) hatta tekfir (dinsizlik ithamı) almış görünüyor.
Onu kâh Hazret-i Yahya’nın şehit edilişini tasvir eden tablodaki cellatla mukayese ediyor kâh Hazret-i Hüseyin’in katlinden sorumlu Emevî Halifesi Yezid’le kâh Moğolları İslam ülkelerine saldırmaya teşvik eden Abbasî Halifesi Nâsır Li-dinillah’ın etrafında kurguladığı hayalî şahıslarla... Her seferinde Vahîdüddin’in kötülüğü ağır basıyor. Ne önceki ne sonraki nesillerin hiçbiri ile karşılaştırılamayacak ve bu sebeple asla unutulmayacak derecede büyük bir kötülük objesi...
Soğukkanlılıktan uzak bu değerlendirmeler kucaklarında ölen bir imparatorluğun son nefeslerine şahit olan neslin psikolojisini bize göstermesi açısından kıymet taşımaktadır.