İnsanoğlu hiçbir şeyi anlamsız ve yorumsuz bırakmaz. Anlamsız ve izahsız kalan şeyler onu amansız bir şekilde tedirgin eder ve kaygılandırır. Çünkü insan, diğer canlılar gibi kendi çevresine sıkışmış, sınırlı bir varlık değildir. Bilakis o, hiçbir canlıda olmayan akıl yetisiyle evreni anlama ve anlamlandırma merakı içindedir.
İnsanın bu anlam arayışlarından biri de Tanrı-âlem ilişkisidir. Öyle ki Tanrı-âlem ilişkisi felsefenin ve teolojilerin üzerinde en çok durduğu konuların başında gelmektedir.
Kuşkusuz Tanrı-âlem ilişkisi deyince akla gelen ilk şey, bu ilişkinin insan-âlem ilişkisi dikkate alınmadan tam olarak anlaşılamayacağıdır. Bir an için düşünelim, eğer insan bu varlık dünyasında olmasaydı o zaman insanın olmadığı bir yerde Tanrı-âlem ilişkisi nasıl olurdu? Gerçekten de Tanrı-âlem ilişkisini anlamaya çalışan ve sadece merak eden insandan başkası değildir. Bu düşünceden hareketle Tennant, Tanrı-âlem ilişkisine bütüncül bir bakış açısıyla bakılması gerektiğine vurgu yapar. Öyle ki o, Tanrı-âlem ve insan üçgenini birbirinden ayrılmaz bir bütünün parçaları olarak görür ve bunlardan bir tanesinin bile devre dışı bırakıldığında her şeyin anlamsızlaşacağına inanır.
Bu kitapta Tennant’ın Tanrı-âlem ilişkisine nasıl baktığı, pozitif bilime olan ilgi ve alakasının din anlayışına ne şekilde tesir ettiği ve özellikle Tanrı-âlem ilişkisini evrendeki düzen ve gayeden yola çıkarak nasıl temellendirdiği üzerinde durulmuştur.