Onlar,
Yalnızlığı seçen değil, yalnızlığa itilen insanlardı.
Yüreklerinin söyleyecek onca sözü varken, ruhları ve kelimeleri yorgun olan, beyinleri müebbet yemiş düşüncelerinin zindanı insanlardı.
“Oysa benim yüreğime ayrık otu misali kök salmış acılar, sevinçler küstüm çiçeği. Nasıl her şey yolundaymış gibi yaşayabilirim ki?”
“Sokaklar ölüm kokuyor. Belki de evime açılan kapıda, pusuda beklemekte ve bunca şeyden sonra yaşamak, ağır geliyor yüreğime.”
“Artık sevmeseniz de olur beni. Kalbimi bir deniz kenarında martılara simit atarken dalgalara bırakacağım. Gerek yok, tutmayın ellerimi. Karışıp yağmurlara bir çiçeğin damarlarında yeniden hayat bulacağım.” diyen insanlardı.
Kötünün de kötüsüyle sınanmaktan son anda kurtulan Akman,
Yaktığı ateşte kendisinin de yanabileceğini hesaba katmayan Niran,
Yıllardır saklı kalmış bir gerçeğin ortaya çıkmasına vesile olan ve camii bahçesinde bulunan bebek,
Geleceğe dair yaptığı planları bir telefonla alt üst olan Yaren,
Önce annesiyle babasını, ardından da yaşama merhaba bile diyemeyen çocuğunu kaybeden, sonrasında da eşi tarafından ölüme terk edilen Üftade,
Ailesinin başına gelenlerden kendisini sorumlu tuttuğu için nefesi kadar yakınındaki insanın kendisine oynadığı oyunu göremeyen ve acıları üzerine çektiğine inandığı için herkesi kendinden uzaklaştırmaya çalışan Yusuf,
Ve tüm yaşananlara inat, “Güzel günler bizi bekliyor.” diyen sevgi dolu Nilay.
Onlar, bu kitabın sayfaları arasında sabırsızlıkla sizlerle tanışmayı bekliyor.
Siz yapacağınız hamleleri düşünürken… Hayat: “Şah mat.” der ve oyun biter.