Taceddin-i Velî; Yunus Emre, Hacı Bayram-ı Veli, seyr ü sülükunu yönetiminde tamamladığı Şeyhi Aziz Mahmüd Hüdayi, Niyazi-i Mısri ve Eşrefoğlu Rumi çizgisinde gelişen tekke edebiyatının bir temsilcisidir.
Taceddin-i Veli; yaşadığı dönem olan 17. ve 18. yüzyıllarda herkesin Arapça ve Farsça yazmaya özen gösterdiği bir ortamda, bu lisanlarda eser telif edecek kadar bilgi sahibi olduğu halde, Yunus Emre ve Aşık Paşa gibi şiirlerini sade Anadolu Türkçesi ile yazmayı tercih etmiştir.
Taceddin-i Veli’nin ilahi formundaki şiirlerinde tevazu ve mahviyet hakimdir. Şeksiz ve şüphesiz inanmış bir insanın teslimiyeti, yakarışı ve fakrı buram buram tütmektedir. Şiirlerinde görüşlerini kuvvetlendirmek amacıyla sık sık ayet ve hadislerden lafzen iktibaslar yapmış, zaman zaman tek kelimelik veya terkipler halinde dini ve tasavvufi konularda telmihlerde bulunmuştur.
Taceddin-i Veli Divanı, *İlahiyat-ı Taceddinzade (Allah onun sırlarını mukaddes kılsın)* alt başlığı ile başlamaktadır. İçerisinde sayıları 189’a ulaşan, Taceddinzade Şeyh Mustafa’nın kaleme aldığı coşkulu ilahiler bulunmaktadır. Taceddin-i Veli, üç şiir istisna her ilahinin sonunda *Taceddinoğlu* mahlasını kullanmıştır. Divan’da, divan şiirinin temel çeşitlerinden olan gazeller, kasideler, tevhidler ve na’tlar bulunmaktadır. Bünyesinde barındırdığı örnek şiirlere bakarak Taceddin-i Velî Divanı’nın mürettep bir divan olduğunu söylemek, sanırım yanlış olmayacaktır.