Zarf mumla mühürlenmişti. Mührü eliyle yerinden kaldırdı. Zarfın kapağını açtı. İçindeki sararmış kâğıdı çıkardı. Elleri titreyerek dörde katlanmış olan kâğıdı açtı. Çalışma masasının üzerine koyarak eliyle kâğıdı yavaşça düzeltti. Baktı. Kâğıtta kendi dilinde yazılmış hiçbir şey yoktu. Bilmediği bir dilde ama bildiği alfabe ile şu sözcükler yazılıydı:
‘İngemi Szelengxeninna, ingemi Szelengxeninna, ingemi Szelengxeninna, arpari, arpari, arpari, lumunus nixenna, arpari lumunus nixenna. İngemi piripos möjukunj lumunus. İngemi Szelengxeninna.’
Burada tam dört kez kendi adı geçiyordu. Ama ne garip bir dildi bu. Duymuş olduğu hiçbir dile benzemiyordu. Dolayısıyla ne yazdığını anlaması mümkün değildi. Anlayamadığı bu tuhaf metni, bilgisayarında Google’a yazdı ve arattı. Herhangi bir bilgi çıkmadı. Anlamaya uğraştığı bu sözcükler, Dünya’ya ait bir dilden değildi bu durumda. Ya da uydurma sözcüklerdi. Aklına bütün bunların kötü bir şaka olabileceği geldi tekrar. Olanlar öylesine anlamsızdı ki... Hiçbir şaka bu kadar uzun süremezdi ama. Hiçbir şakacı, şakasını yirmi dört yıl boyunca sürdürecek kadar sabırlı olamazdı.