Suskunca; hem söyledikleriyle hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı âdeta. Sessiz bir çığlık ve kayıp seslerin bir haykırışıdır.
Üç bölümden oluşan eserin her bir bölümünde mor renginin hâkimiyeti baş göstermektedir. Yazar; burada özellikle Züleyha ve Leyla karakterlerini tüm susanların yani Suskuncaların bileşkesi olarak kahramanlaştırıyor. Yazar, kapalı dünyalar içinde yaşayan tüm kahramanların iplerini eline almaktan kendisini uzak tutmuştur. Yazarın; eserin kahramanlarına büyük nazariyeleri ve onların peşinden koşturacağı büyük bir dünyası yoktur. Eser kendi akışında ilerlerken kahramanların özellikle Kahraman’ın; sayfaları örten perdeleri yırtıp kendine yer bulma çabası; yazarın ne kadar özgür bir kaleme sahip olduğunu gösteriyor. Eserde roman akışı tamamıyla kahramanlara ait olması, eseri oluşturanların aslında kahramanlar olması bu esere Türk edebiyatında “Kahramanların Romanı” olarak anılmasını sağlayacaktır.
Hiçbir türe sığdıramadığımız bu eser, denemeyle yoğrulmuş; içinde şiir, hikâye, masal ve efsaneyi barındırmaktadır. Bu barındırma, türler arası etkileşimin zengin bir örneği olarak edebiyatımızda yerini alacaktır.
Suskunca, hiçbir geleneğin mirasçısı değildir. Miras olmanın yanı sıra mirasçılarını oluşturma heyecanından doğan postmodern bir eserdir.