«Bu kara şehir nice değirmen kapattı, sayısız zindan eskitti, nice çarşılar yaktı, nice Newroz’un ateşini harladı. Her zaman amacını akıl ve öfkeyle biledi ve siyah taşların içinden yeniden doğdu. Dicle doludizgin akar On Gözlü Köprüye, Keçi Burcu tarihle yıkanır, diker gözlerini Hevsel vadisinin sonsuz güzelliğine. Sallar parmağını kara yüze, umut verir kuşların cennetine…
Akşam melteminde bir serçe uçar, çocuklar çöpten sigara toplar, sokakta simitçinin sesi karışır Hasırlı çocuklarının sesine. Çığlıklar yükselir siyah taşların karanlık köşelerinde, irkilir saksı çiçekleri ve uyanır beşikte uyuyan bebekler. Sesler yankılanır Sülüklü Hanın duvarlarında, çarpar Dört Ayaklı Minareye, yayılır Amed’in dört bir tarafına…»