Tükendi
Stok AlarmıMevcut iktidar, 12 Eylül Cuntası’nın pratikleri olmadan anlaşılabilir mi? Elbette hiçbir toplum mühendisliği öngördüğü toplumu inşa edemez. Sosyolojinin dip dalgaları siyasal müdahalelere galebe çalar ve sonuçta ortaya umulandan karışık bir tablo çıkar. Cunta’nın, Batılı Müesses Nizam’a onay veren edilgen dindarlık soslu milliyetçi kuşaklar yaratma projesi, demokratik güçlere hasar vermede büyük ölçüde başarılı oldu ama umut ettiği siyaseti ve toplumu da inşa edemedi.
Yukarıdaki süreçleri yeniden düşünmemize vesile olan yeni yayınlanan bir derleme: “Süngülerin Gölgesinde Yeni Toplumun İnşası (1980-1983): Politika, Ekonomi-Politik, Kültür, Hukuk ve Dış Politika.”
Onur Alp Yılmaz’ın editörlüğünü üstlendiği derlemedeki yazarlar, 20. yüzyılda dünyaya gelen, 21. yüzyılda akademik ürünler vermeye başlayan yeni bir kuşak. Yazarların özelliği, Cunta’nın yaratmaya çalıştığı iklimin dışında kalarak eleştirel ve dönüştürücü akademik üretim yapmaya özen göstermeleri. Ne neo-liberalizmi kaçınılmaz gören literatürden ne de İslamcı veya milliyetçi muhafazakar paradigmalarden etkilenmeyen bir düşünce alanında üretim yapıyorlar. Bu kuşağın görünürlüğü ve etkisinin giderek artacağını düşündüren işaretler var.
Bu işaretlerden birisi de yukarıda bahsettiğim eleştirelliğin yanında klişelere kapılmaktan ziyade verilere odaklanabilen bir yaklaşımın başarılmış olması. Eğer klişeleri doğrulayacaksak, geçmişi incelemenin bir yararı yok ve elbette geçmişe yapılan her hamle aslında geleceğe bir yolculuktur.
Yazarlar, önce 12 Eylül’ü var eden ekonomi-politiği ve 12 Eylül Cuntası’nın inşa etmeye giriştiği ülkeyi resmederek başlıyorlar. Ardından bu sürecin en büyük ötekilerinden olan CHP’nin ve çeperindeki aktörlerin yaşananlara verdiği tepkileri eleştirel bir süzgeçten geçiriyorlar. Türk İslam Sentezi üzerinden yaratılmak istenilen kültür evrenine müzik üzerinden bakılması da elbette tamamlayıcı olmuş. Ardından en büyük tahrip alanlarından hukuk düzenindeki değişimlerin, toplumsal cinsiyet vurgusu üzerinden anlatılmasına geçilmiş. Bugüne gelen yolun yapıtaşlarının o dönemde döşendiğini net biçimde görmüş oluyoruz. 12 Eylül’ün Batı karşıtlığını istismar eden ama Batılı Müesses Nizam’la uyumu gözden çıkarmayan ikircikli dış politika duruşu da, Avrupa ile ilişkiler ekseninde son bölümde inceleniyor.
Geleceği inşaya soyunanlar, geçmişi önemser. Siyasi sorumluluk sahibi yeni bir akademik kuşağın temsilcilerinin en kritik dönem olarak 12 Eylül Cunta dönemini seçmeleri ve bu alandaki bilgilerimizi gözden geçirmemizi mümkün kılacak zengin bir içerik üretebilmeleri, eleştirel, özgür ve üretken bir akademiye duyduğumuz hasret bakımından cesaret vericidir.