İstanbul’un cevabı Sultan Mustafa’yı hiç de şaşırtmadı; o böyle bir cevabı bekliyordu. Son devirlerde başa geçen padişahlar sarayda oturmaya alışmışlar; savaşları sadrazamlar, komutanlar yürütür duruma gelmişti. Fakat Sultan Mustafa başkaydı. Başka olduğunu fermanıyla göstermişti ama bunu anlayan olmamıştı. Padişah, kararlarında ciddiydi ve dediğini yapmak niyetindeydi. Bunu da İstanbul’dan gelen cevaba verdiği karşılıkta görüyoruz. Sultan Mustafa iradesini şu hatt-ı hümayun ile açıkladı:
*Bana hazine lazım değil. Kuru ekmek yerim. Vücudumu din uğruna feda ederim. Her ne denlü meşakkat arz olunsa, sabr ve tahammül ederim. Hizmet-i ibadullah (halka hizmet) tamama ermeyince seferden dönmem, elbette sefere bizzat çıkarım...*
Bu hatt-ı hümayunlar devlet adamlarını, alimleri, kumandanları, askerleri ve ahaliyi ziyadesiyle sevindirdi. İstanbul cevabı hazırlarken, o zaman kadar yaşananlar ve uygulamaları göz önünde bulundurmuşlardı. Hani padişahın da kendileri gibi düşünebileceğini, düşündükleri teyit ettirmek niyetinde olduğunu göz önünde bulundurmuşlardı. Fakat hiç de öyle olmamıştı. Bu duruma ziyadesiyle sevinen devlet erkanı; Sultan Mustafa’ya yardımcı olmak için derhal hazırlıklara başladılar. Sarayda, saray dışında, bütün yurtta bir hareket, bir sevinç dalgası yayıldı. Umutlar yeniden yeşermeye başladı.