“1956-2014 arasında 58 yıllık bir ömür. Tıpkı bir kepeneğin ömrü kadar kısa. Ama o bir kelebek görüntüsü bıraktı bizim gözlerimizde. Şöyle bir göründü, kanatlarını çırptı bir iki, batmakta olan güneşin son ışıklarıyla parıldadı. Önce kiraz ağacının üstünden uçtu; sonra kavakları aştı; yeşil servilerin altına varınca sönüverdi. Şimdi kim bilir hangi boyuttan bize doğru bakıyor ve dudağını hafifçe aralayıp gülümsüyor.
Takdire ne denir ki! Bir güzel ömür işte, daha ne olsun... Ardında kalanlar... Biz... Elbette biraz benciliz. Daha çok görmek isterdik onu ve bütün sevdiklerimizi.
Ama... Takdire ne denir ki? O bir kepenekti, uçtu.
Tokat, Kastamonu, Denizli, Gaziantep... Fark etmez, herhangi bir Anadolu köyü işte. Sekiz on yaşlarında bir köy çocuğu nasıl yaşar, nerelerde koşup oynar, hangi ağaçlara tırmanır, hangi kuşların ardından bakar, güneşin batışına, ayın bazen ince bir hilal gibi, bazen yusyuvarlak bir ışık gibi gökte belirişini nasıl seyreder; Kabalı Köyü’nün Kepenek’i de öyle yaşar, öyle bakardı çevresine…”