Tükendi
Stok AlarmıBasitçe ifade etmek gerekirse, etnografi yabancısı olunan bir dünyaya dahil olarak ve onu ayrıntılı bir şekilde gözlemleyip kayıt altına alarak yürütülen bir araştırma, yazılı bir ürün ve özgün bir bilgi türüdür. İster dünyanın bir ucundaki kabile topluluklarını, isterse de kentin göbeğindeki alışveriş merkezlerini incelesin, etnograf araştırdığı dünyanın yabancısıdır. Kendi küçük dünyasının rutinine dönüşmüş düşünce ve eylem şablonlarının verimli biçimde işlemediği yeni bir dünyanın uzun süreli bir parçasıdır. Alfred Schutz’un göçmen üzerinden, Simmel’inse Orta Çağ kentlerindeki tüccar üzerinden inşa ettiği, bir toplumsal tip olarak yabancının, etnografı anlamamız için faydalı olabileceğini düşünüyorum. Her iki düşünürde de yabancı her şeyden önce yabancılığının bilincindedir. Bu bilinç, yabancıyı içine yeni katıldığı grubun en nesnel üyesine çevirir. Grubun tüm üyeleri yerleşik yaygın kanaatlerin, düşünce, eylem ve beğeni şablonlarının üzerinde düşünmeye gerek bile görmeden hayatı yaşarken, yabancı kendisinin ve diğerlerinin eylemlerini pür dikkat gözler. Kimin, neyi, ne zaman ve neden yaptığını anlamaya çalışır. Yabancısı olduğu pratik hayatı, içine katılarak yakından gözler ve gördüklerinden dersler çıkarır. Sonuçta, doğuştan parçası olunmayan gruplara katılabilmenin yolu öğrenmekten geçer. Yabancı, parçası olduğu grubun gündelik hayatını, dilini, inançlarını ve duygularını öğrendiği oranda üzerindeki ürkekliği atıp, yabancılık kabuğunu kırabilir. Fakat, sonradan dahil olunan grup tarafından tanındıktan ve kabul edildikten sonra bile, etrafında olup bitenleri dışarıdan bir gözle izleyebilme meziyeti, yabancının kolundaki altın bileziğidir. İşte etnograf, tam olarak bunu yapmaya çalışır: Merak duyduğu yabancı bir dünyaya dahil olup onu yakından tanımaya ve dışarıdan bir gözle etrafında olup biteni anlamaya çalışır.