Tükendi
Stok AlarmıGİRİŞ’ten
Geçtiğimiz 30 yılı aşkın süre boyunca, biz devrimci sosyalistlere en çok yakışan söz “deli” lakabı olmuştur. Kabulümüzdür. Ama biz, gerçeklerden kopuk, hayal ürünü sanrılara dayalı bir kendinden geçmişler grubu değiliz. Tersine, yaşamın, tarihin akışına sıkı sıkıya bağlı, dünyayı değiştirme mücadelesini yürüten savaşçılarız. Bu nedenle, yenilgilerimizi önemseriz ve onlardan dersler çıkartırız. Mücadeleye daha sonra katılan her kişi, bu dersleri içselleştirmiş iseler, zafere ilerleyebilirler. Sadece bu dersleri mücadelenin zaferi için ele alırız, yoksa “pişmaniye” hâline gelmek ve günah çıkartmak için ele almayız. Eğer insan bir mücadele içinde, namusluca kenara çekilecekse; geçmişe, hayallerine, ortaklaşa mücadelesini verdiği değerlere küfrederek değil, atından yere düşmüş bir savaşçı gibi giden atların nal seslerine kulak kabartarak, bu yolun bir süre yolcusu olmuş olmanın sakinliği ve onuru ile kenara çekilmelidir. Dün savunduğun şeyi bugün savunmayabilirsin ama seni bugüne taşıyan değerlere küfrettin mi, senden geriye belkemiği olan bir varlık kalmaz.
Biliniyor, insan nasıl yaşıyorsa öyle düşünüyor.
Eğer siz, 30 yılı aşkın süredir mücadele etmemiş iseniz, 30 yılı aşkın bir süredir sadece seyretmişseniz, 30 yılı aşkın bir süredir sadece anılarınızla yaşamışsanız, size her yeni adım, oldukça zorlu bir adım olarak görünür. Bunu bilmeli ve kabul etmeli insan. Yoksa, gelecek mücadelesinde hiçbir zaman saf tutamaz hâle getirir kendini.
Bir kere daha yenilebiliriz. Bu doğrudur. Zaten bu nedenle, bir kere daha yenilme ihtimali olduğu için, birçokları bu mücadeleye yeniden atılmazlar. Ama namuslu ve onurlu olmak, insan olmak; her şeye karşın mücadeleye atılmış olanlara katılmamış olsanız da onlardan yana tutum almaktan geçmektedir. Bu nedenle, sizin umutsuzluğunuzu ve “hâlsizlik” hastalığınızı yansıtan sorulara verilen yanıtlara, hiç değilse, daha cesaretle yaklaşmalısınız.
Elbette bu sadece daha önce mücadeleye katılmış olanlar için bir tartışma değildir. Kapitalist sistemin bugününü ve bu sistemi yıkma mücadelesi, elbette daha geneldir, evrenseldir. Ne bir kuşakla , ne de bir ülke ile sınırlı bir mesele değildir.
Belki de 21. yüzyılın ilk çeyreği geride kalırken, sınıf mücadelesi yeniden komünizm hayalinin dolaşmasına olanak vermeye başlamışken, bu tartışmaları bir kere daha detaylıca ele almanın zamanıdır. Belki de yeniden bilime kulak vermek için, yeterince yalan dinlemiş olmaktan bıkmış beyin hücrelerimize yeniden oksijen taşımanın zamanı gelmiştir.
Önce günümüz kapitalizminden başlıyoruz. Kapitalizmin çoktan değiştiği, proletaryanın bittiği, artık sömürünün olmadığı gibi ucuz teoriler geçerliliğini korumuyor. Bunlar daha çok 2000’lerin başına gelirken etkindi. Oysa şimdi çoktan, kapitalist sistemin tüm baskı ve sömürü sistemleri ile etkin ve hattâ güçlü olduğu gerçeği, devrimin imkânsızlığının kanıtı olarak sunuluyor.
Demek ki, kapitalist sistemin bugününü doğru anlamak, önemini koruyor. Ve bu elbette devrimci mücadeleye girişmiş her işçinin, her kadının, her öğrencinin vb. üzerinde durması gereken bir meseledir. Yıkacağımız sistemi, en iyi yıkarken tanırız. Ve bu elbette teorik çabayı da gerekli kılıyor.