Efsanevi aşklar böyle meydana gelir; bela zamanlarında, zorluk ve hatta kıtlık zamanlarında, bu aşkların hikâyesi yıllar yıllar sonra bile Şam’da anlatılır. Bunlar uzaktan şekillenen aşklardır, yakından değil. Kavuşmak için gün sayılan aşklardır. Aşkın bu unutulmuşluğunda, âşık dayanmak için yâre daha çok ihtiyaç duyar, olmayan yâre, etrafında olmayan ve boşluğu doldurulamayan yâre ve bütün bunlara rağmen varlığı o kadar azizdir ki. Ama yâr olmayınca, aşk nasıl böylesine korunur.
Bu, yârin yokluğunda, aşkı devam ettiren bir hikâyedir. Şehit General Ahmet Yusufî’nin eşi, Bayan Fahru’s-sadat Musevî ile 2017 yılının kışında başlayan bir röportajdır. Çok iyi hatırlıyorum yer karla kaplıydı, trenden indiğimde vagonun kapılarından dışarı buharlar hücum ediyordu. Hava güneşliydi ve gökyüzü mavi her şey mutlu ve tertemiz görünüyordu.
Sonbahar geldi, otuz saatlik bir röportajın ve bu dört yıl boyunca en az yirmi sefer Zencan’a yapılan yolculuğun mahsulüdür. Bütün oturumlarda Bayan Musevî gözyaşı döküyordu. Her oturumda, artık bir sonraki oturumda gözyaşları dinecek diyordum, ama olmadı.