Anadolu’nun kavurucu yazından ve dondurucu kışından, sımsıcak ve yanık bağırlı insanların hayatlarından kesitleri okurken hayatı farklı yönleriyle tanıyacak, karakterlerin yaşadığı duygu yoğunluğunu yüreğinde hissedeceksin. Bu öykü yolculuğunda komşunu, arkadaşını, bir yakınını hatta kendini bulacaksın. Kahramanların sıra dışı öykülerini bir çırpıda okuyacaksın. Bazen heyecanlanacak bazen üzülecek bazen de derin düşüncelere dalacağın olaylara şahit olacaksın.
Bu, senin tarihin, değerlerin ve kültürünle bezenmiş, iğne oyası gibi örülmüş hikâyen.
Savrulan yapraklar, sallanan çınar dalları, oradan oraya uçuşan çer çöp… Dayanaksız, güçsüz, iradesiz…
Sararıp solmuş, hastalıklı bir insan gibi halsiz, verem olmuş gibi dermansız, ölümü bekleyen biçare gibi umarsız yapraklar…
Bir çocuk, kırmızıya bürünmüş bir yaprağın arkasından koşuyor. Tutmak istiyor. Belli ki rengi hoşuna gitmiş. Caddeye çıkmasından korkan anne bir atmaca gibi arkasından koşuyor. Bağırıyor. Dur diyor, koşma diyor… Çocuk inat, çocuk ısrarcı, çocuk çocukluk yapamaya devam ediyor. Yaprağın arkasından koşuyor. Caddeye fırlıyor... Acı bir fren sesi duyuluyor. Sesi duyanlar oldukları yerde kalakalıyor…