Kent ölüydü aslında…
Smyrna’nın son atlıları bu kenti terk ederken, kuşların
peşinden gitmek için hazırlanan ve uzun soluklu bir çanı
avuçlayan zangoç, şarap kokulu rüyalarını terk ederek son
yelkenliye biniyordu. Zaman, bir şairin renklerinde beyaz fötr
şapkalı kaptanın son yolcusuydu. Tarihin mum kokulu
sayfalarından çıkan insanlar, Smyrna’yı kurtarmak için denize
atladılar… Sonra bulutlara... Sonra dağlara... Sonra buhur
kokulu bir masala gider gibi, şairin imgesel rüyalarında
unutuldular...
Artık kent ikiye ayrılıyordu… İçeridekiler ve dışarıdakiler.
Ölüyken yaşayan ve yaşarken ölenler arasındaydı rüzgâr. Nereden
eseceğini ancak kuşlar bilirdi…