Ali Amca ile Ahmet de geliyorlardı. Önlerine koştu, Ali Amca’nın elini öptü. Ahmet’le sarıldı. Ali Amca gülümseyerek *Hasan, hoş geldin, sefalar getirdin, yine hangi rüzgâr attı seni buraya?* dedi. Bir anda içindeki kızgınlık yok oldu gitti. Gülümseyerek *Valla Van’a hastaneye geldim. Yarın doktora gideceğim* dedi. Hep birlikte eve gittiler. İkinci kattaki dairenin kapısının önünde bir kova manda yoğurdu ile bir küçük bidon otlu peynir Hasan’ın hediyesi olarak onları bekliyordu.
*Son Misafir*
Kısa bir sessizlikten sonra sürdürdü konuşmasını. *Mevlana’nın güzel bir sözü var. O büyük bilge der ki, insan bazen dünyalara sığmaz, bazen de bir zerrede boğulur. Yani genişlikler de, darlıklar da, varlıklar da, yokluklar da biz insanlar içindir ve hepsi devirlerini tamamlar, geçip giderler. Nasıl ki hava bir an kapanır, kar, dolu, sağanak yağmur yağar sonra da açılıp masmavi pırıl pırıl olursa insan hayatı da öyledir. Bize düşen şey, sıkıntımız her ne ise onda boğulmamaktır.
Zaman pek çok derdin gerçek ilacıdır.* Kız sessizliğini korurken başını öne arkaya hafifçe sallayıp onun dediklerini onayladı. Aralarında bir etkileşim oluşmuştu ama bu onun beklediği kadar güçlü bir etkileşim değildi. Bir süre sustular.
*İstanbul Bir Kadın Bir Kız*