Ercan Yılmaz ikinci öykü kitabı Son Güzel Günlerimiz`de bizi her şeyin başlangıcına götürüyor: Çocukluğumuza. Fotoğrafını çektiği, ayrıntılarını resmettiği o evren ise aşina bir manzaraya işaret ediyor: Satır aralarından bir kuşak, bir ülke, bir dönem okura göz kırpıyor.
Masa örtüsünden yaptığı pelerinle uçmaya çalışan, Bruce Lee`yi ne kadar dikkatli izlese de bir araba dolusu dayak yemekten kurtulamayan, imkânsızlıkları hayal gücüyle telafi eden, hayal gücünü ise kitaplardan alan bütün çocukların hikâyesi: Son Güzel Günlerimiz.
Gözümü açtığımda asırlarca yaşlandığımı sanacak kadar uzun gelen, birkaç dakikalık uykular. Hâlbuki ben uykuya dalarken annesine doğru k oşmakta olan kızıl civciv henüz görüşümden çıkmamıştı. Hâlbuki ağacın gövdesindeki o karıncanın öteki karıncaya yol verirken yaşadığı telaş hala devam ediyordu. Hâlbuki annemin beni çağıran sesi, ismimin kısalığına rağmen daha yenice son harfimdeydi. Ama upuzun bir huzur.