*Bir adın özlem, bir adın umut ve illaki çiçekler yüzünün kıyısında. Saçlarında seni sevdikçe çoğalan gül ışığı. Aydınlık sabahlar ve sen: parmak uçlarıma kadar nüfuz eden uzun şiir.
Sessizliğin sesi: Klişe.
Sensizliğin sesi: Gerçek!
Zamanın ırmağında yıkadığım bir avuç taşı göğsümde saklıyorum sana veririm diye.
Birinci taş gözlerindir, katliam benim için.
İkinci taş sesindir, sarhoşluğuma sebep.
Üçüncü taş saçlarındır, dokunmak yasak.
Dördüncü taş kalbindeki ‘ben’dir, aramızda sır.
Beşinci taş uzaklığındır, kara bir bıçak gibi uzanır aramızda; paslı ağzı kanatır avuçlarımı.
Sen bu beş taşı al, kerem et bana, tebessümünü bağışla bir kez olsun.
Gözlerinin içi gülsün yeter; gözlerinin içi, gözlerinin içi, gözlerinin…*